Dr. Ökten, ulema babasına rağmen kadın hareketliliğini, mezhebî sınırların ötesine nasıl taşımıştı? Yollarda, tek başına dindar bir doktor hanım olan Ökten'in örnek yaşamı...
Doktor Ayşe Hümeyra Ökten 1925 yılı Ekim ayında Fatih Atikali'de dünyaya geldi. Babası Osmanlı Dönemi ulema sınıfından dil/Arapçaya vukufiyeti ile meşhur, önce müderris sonra felsefe hocası olan ve emekli olduktan sonra 70 yaş civarlarında İmam Hatip mekteplerinin kurulmasında öncü Mahmud Celaleddin Ökten, annesi Mahmude Ökten'dir. Prof. Dr Saadettin Ökten'in de ablası olan Dr. Ayşe Hümeyra hanımın bir de kimyager kız kardeşi bulunmaktadır. Kendisiyle "2010 yılında yapılan söyleşilerin bir araya getirilmesinden oluşan ve toplumda büyük ses getiren hayat hikâyesine dair bir kitap bulunmaktadır.
Aile olarak Osmanlı döneminin son zamanları ve Cumhuriyet'in ilk yıllarına tesadüf eden yaşamlarıyla önemli bir tanıklığın da içinde yer almaktadırlar. Bu açıdan her ne kadar büyükler vefat etmiş olsalar da evlatlarından bu konuda faydalanmak önemli bir imkândır. Ayşe Hümeyra Ökten'in hayatı mekânsal olarak İstanbul-Arabistan, kurumsal açıdan Tıbbiye ve insan ilişkileri açısından Allah rızasını kazanmak için inşa edilen bir ömür olarak tanımlanabilir. Bütün yaşam adeta aşka pervane olmuş hızla akmaktadır İstanbul ve Mekke arasında...
Kurumsal eğitimin bütün basamaklarında İstanbul'dadır. Okullarını birincilikle bitirerek 1949 yılında İstanbul Tıbbiyesi'nden mezun olur. Kariyer basamaklarında ilerlemesi için hiçbir engel yokken ve hocalarının gözde öğrencisi olduğu halde, tesettürlü devam edemeyeceği için çalışma hayatına geçer. Bu kararına çok şaşıran hocaları bir türlü anlam veremezler tercihine. Oysa o Allah'ın emrine uymanın huzuru içinde hastalarına hizmet için düşer yollara. Önce Beyoğlu, sonra Sarıyer, sonra Çarşıkapı'da muayenehane derken, İstanbul'un mütedeyyin tek hanım doktoru olarak mahfillerde ondan bahsedilmektedir artık. Hatta yakın aile dostlarından Halil Nimetullah Bey İstanbul'un ilk 'tabibe-i hazıka-yı mütedeyyine'si olarak tavsif eder. Bu vasıflandırılmadan da anlaşılacağı üzere Ayşe Hümeyra Ökten çok önemli bir boşluğu doldurmaktadır. Çok geçmeden Anadolu'da varlığından haberdar olur ve muayenehanesinde bütün talepleri yerine getirmeye çalışır. Tesettürlü doktor olmasının yanında, isim olarak da birçok hastasının çocuklarına rehberlik eder. Cumhuriyet döneminde hacca giden ilk görevli doktor hanımdır.
Kızılay tarafından 1953 yılında hacda görevlendirilir. Bu hadise Ayşe Hümeyra Ökten'in hayatında bir dönüm noktasıdır. Ta çocukluğunda babasının sohbetlerinden etkilenerek oluşturduğu kalbi rabıta, Kâbe'nin içinde kılınan namaz ikramıyla karşılık bulur. "Orada bana bir şey oldu ve her sene Kâbe'ye gitmezsem ölürüm zannederdim" demektedir hatıratında. Arafat'ta hacıların perişan halini görüp yardım gerektiğine şahit olunca; "Ya Rabbi izin ver her sene geleyim bu hizmeti yapayım" şeklindeki duasının da etkisi olduğu yadsınamaz.
Aynı kaynaktan beslenen anne ve babası da çok özlemelerine rağmen bu durumu kabullenirler ve Arabistan yolları gündelik hayatlarına dâhil olur her sene. Ailesine çok bağlı olan Ayşe Hümeyra Hanım bugün de "gahi vatan gurbetlenir" mısrası dilinde senenin yarısını Arabistan'da geçirmektedir.
Ayşe Hümeyra Hanım'ın çok güçlü bir manevi seyr-ü süluku da bulunmaktadır. Ama bu alanı kamuyla paylaşmamıştır. Bunda tasavvufi ahlakın etkisi yadsınamaz.
İstanbul
Dr. Ökten ailenin ilk çocuğu olarak önemli bir konumdadır. Çok küçük yaşlarda zekâsı fark edilmiş ve ona göre muamele edilmiştir. İlkokula bir ay geç başlamasına ve öğretmenin itirazına rağmen kısa sürede arkadaşlarına rehberlik eder duruma gelmiştir. Bedeninin zayıflığına üzülen babası doktora götürdüğünde "hiçbir rahatsızlığı yok ama bu zekâ ile daha fazla yiyemez, merak etmeyiniz" demiştir. Okulda hem zekâsı hem de ahlaki duruşuyla önde olur. Dini terbiye ve bilgiyi evde babadan almıştır. İslami ilimler sahasında müderris olan Baba Celaleddin Ökten haftanın bazı günlerinde akşamları evde bütün aile fertlerine sohbetler yapar. İslam tarihinden, sahabe hayatlarından seçtiği örnekler Ayşe Hümeyra hanımın dini ve ahlaki kimliğini belirler. Ergenliğe adım attığı yıllarda ibadetlerini yerine getirmek için üstün gayret sarf eder. Okul eğitiminde namazlarını öğle arasında eve gelerek kılarken, kıyafet seçiminde de dini ölçülere dikkat eder. O dönemde toplumunda horlanan tesettürlü kadın imajını, atkının ortasını dikerek yaptığı kapüşon modasıyla delmeye çalışır. Hatta "anneme pazardan yaşlı kadınların kullandığı kalın çorapları aldırırdım" demektedir. Tıbbiyede de okul kütüphanesinde bir Ermeni memurenin yardımıyla namazlarını eda eder. Bu anlamda Allah yolundaki samimiyetin önünde engel bulunamadığını hayatıyla örneklendirir.
Çalışma hayatı da hastaların her ihtiyacını karşılamak üzere konumlandırılmıştır. Daha genel bir ifadeyle hatıratından da anlaşılacağı üzere Ayşe Hümeyra Hanım hayatını "benden talep edilen, gücüm dâhilindeyse yaparım" şeklinde düzenlemiştir. Bundan ötürü kendisinden "benim vazifem değil" sözü çıkmaz. Yeri gelir hemşire, yeri gelir bir grup hanımım hac refakatçisi olur. İstanbul'da hastanede görev yaptığı yıllarda bütün hastalar onun nöbet gününü beklerler; kendilerini güler yüz ve sabırla dinleyen, yardım eden, rehberlik eden ve tabii dua eden doktora muayene olunmak için. Hatıratında kas hastası olan ailesinin unuttuğu bir genç kız ile birlikte geçen günleri ve vefatı vardır. Kızları ölüm döşeğinde yanında doktor hanım, yan odada duada aile, hakikate sırtını çevirmiş, başka âlemlerde... Daha böyle birçok aileden de haberdar eder Ayşe Hümeyra Hanım bizi. Sarıyer'de görevli olduğu sırada ise hem Sarıyer'in hem de Beykoz ve civarının doktorudur artık. Daha sonra da Fatih'te özel bir klinikte her sene hacca gitme kaydıyla görev yapar ve oradan emekli olur.
Arabistan
Arabistan Ayşe Hümeyra Hanım'ın hayatında önemli bir yer tutmaktadır. 1956 yılında babası emekli olunca Arabistan'da yaşamak ister. Hatta birkaç kere konuşmalarında "kızım seninle Arabistan'a gitsek Peygamber kucağında yaşasak" diye niyetini söyler. Arabistan ise yabancılara ikamet vermez o yıllarda. Bir gazetede işçi olarak Arabistan'ın ikamet vereceğine dair bir ilan görür. Bunun üzerine hemen başvurur ve kabul edilir. 1960 yılında Medine'de doktor olarak göreve başlar. Bu sefer sevinen oradaki Türkler ve tabii kadın hastalardır. Babasının da niyeti gerçekleşir ve Medine'ye birlikte giderler. O senenin Ramazan ve Hac dönemi bitince baba bir rüya görür ve İstanbul'a dönmesi gerektiğini söyler. Demek ki asıl kabul alan Ayşe Hümeyra hanımdır; babanın niyeti gerçekleşin diye çıkılan yolda daim ikamet alan kızı olur.
Gerçekten Celaleddin Ökten'i burada çok önemli bir görev beklemektedir. Dönemin siyasası halkın dini ilimlerine açlığı ve bilgisizliğini gidermek için İmam Hatip okullarının açılmasına karar verir. Bunu gerçekleştirecek kişi olarak Celaleddin Ökten'i seçer. Emekli ve 70 yaş civarlarında olduğu halde elinde çanta o zamanın treninde mekik dokur Ankara İstanbul yollarında. Ayşe Hümeyra Ökten ise Medine'de sevgilinin yanındadır artık. İşten arta kalan zamanları Ravza'da geçirir. O yıllarda henüz tentelerle uzaklaştırılmamıştır kadınlar Hz. Peygamber'in yanından… O kadar ki, halktan ayrılmamak için onların kıyafetini giydiğinde bile tanırlar. Bunun üzerine "madem tanınıyorum bu kıyafeti giymeye gerek yok" diye çıkartır, kendi alışkın olduğu giysileriyle devam eder hayatına. Mescidin ışıklarının vurduğu imarette uzun yıllar kalır ama senenin birkaç ayı da İstanbul'dadır. Baba, anne, teyze… Vakti gelen terk-i dünya yapınca Arabistan'da kalma günlerini çoğaltır ama İstanbul'u da her yıl mutlaka ziyaret eder. Hatta her sene buluştukları okul arkadaşlarından oluşan bir grubu vardır. Buluşma takvimi onun İstanbul'a geliş tarihine göre düzenlenir. Hâlâ da bu buluşmalar devam etmektedir.
Yollarda
Ayşe Hümeyra Hanım hem yüksek tahsil yapan hem de sürekli yollarda tek başına hareket halinde olan dindar bir 'hanım' olarak döneminde olduğu kadar bugün de dikkatleri çekmektedir. Nitekim hatıratı okunduğunda en çok şaşkınlık oluşturan konu da bu olmuştur. "Kadın hareketliliğini mezhebî sınırların ötesine taşıması ulema bir babaya rağmen nasıl gerçekleşmiştir?" Aslında hayat hikâyesi okunduğunda bu konu çok açık cevaplanmaktadır. Öncelikle insan/kadın olarak duruşu çok sağlamdır. Hatta kendisine; "üzüldüğünüz, şunu şöyle yapmasam daha iyi olurdu dediğiniz bir şey oldu mu?" diye sorulduğunda; "annemi daha çok Medine'ye götürebilirdim; ben o rahatsız olmasın oranın koşulları ona göre değil diye düşünmüştüm ama o bana sıkıntı olmamak için gelmemiş" diye cevap vermiştir. Anlaşılacağı üzere davranma biçimi anlamında hayatından memnundur. Evlenmeyi tercih etmemesinde de hem mesleği hem de Medine aşkı baskın gelmiştir. "Her tercih kendi mahrumiyetiyle içkindir" fehvasınca hayatını düzenlemiş ve bundan da hiç pişman olmamıştır. Enerjisini insana hizmete ayırmış ve gücünün son zerresine kadar çalışmıştır. Bugün bile hatıratının aksülameliyle birçok kişiye örnek olmakta, birçok yerde konuşma yapmakta, toplantılar düzenlenmektedir.
"Yollarda tek başına olmanız en azından korku olarak da mı sizi ürkütmedi?" diye sorulduğunda ise; "Ben niye korkayım, onlar da Müslüman, bana bir şey yaparlarsa önce Allah sonra Arabistan hükümeti enselerine yapışır" demiştir. Bu cevapta hem kendi imanî ve ahlaki duruşuna dair sebat hem de İslam'ın ilkeler bazında kadın ve erkeği kuşatan yönü açığa çıkar. Bu anlamda Ayşe Hümeyra Hanım Hz. Peygamber'in "Gün gelecek yalnız bir kadın Sana'dan Hadramut'a kadar güvenli bir şekilde seyahat edecektir" hadisinin bilfiil gerçekleştirici olmuştur. Coğrafi sınırların o yıllarda çok da önemli olmadığı, sürekli yaptığı seyahatler ile o ülkelerde tanışıklığa neden olduğu ve Müslümanca bir hayatın, sınırları aşan benzerliği de hatıratın sayfalarında açığa çıkmaktadır.
Ayşe Hümeyra Hanım kadınların da dostu yardımcısı olmuştur. İstanbul'da yalnız olup hacca gitmek istediği halde gidemeyen kadınlara yardımcı olduğu gibi Medine'de yalnız kalan kadınların da yanında olmuştur. Nitekim Türkiye'ye dönecekleri zaman bavulunu hazırladığı halde Hz. Peygamber'in bırakmadığı Yaşar hanım ile anne babasına hayır yapmak için Kuba'dan Medine'ye yaya olarak giderek su getiren Ayşe hanım bu örneklerden sadece birkaçıdır.
Ayşe Hümeyra Hanım, dini ilkeleri kitap sayfalarından bizzat hayata taşıyan, hayatını dizayn eden örnekleriyle günümüz insanına, kadınına eşsiz bir model olmaktadır. Bu anlamda hayat ilk nefesten son nefese kadar bitmez tükenmez bir 'Aşkın hareket' alanında sürekli çalışma mücadele etmektir. Şairin dediği gibi "canlar canımı buldum, bu canım yağma" olsun misali sahip olduğu tek cbavul dünyalığı ile hâlâ yollarda, hala yardıma devam etmektedir.