İlaç-Kitap: Necipcik
Bu nedenle idealize ederken tek tipleştiren ve nasihat yükü yoğun çocuk kitaplarının, yük kaldırmak işlevi sınırlı olan çocuk edebiyatı sahasında yer edinebilmesi oldukça güçtür. Necipcik de bu anlamda oldukça yüklü bir eser. Kayalıpark Yayınları'ndan çıkan Vural Kaya imzalı kitap, Değerli Öncüler serisinin ilk kitabı olarak sunuluyor.
Genel itibariyle edebî olanın ne olduğu ve nasıl şekillenmesi gerektiği ile alakalı yaklaşımlar, sürekli tartışılmaktadır. Böyle bir koşulda, çocuk edebiyatının tanımı ve nasıl olması gerektiğine dair herkesçe kabul edilen bir yaklaşım geliştirebilmek ise oldukça meşakkatlidir. Bu nedenle, çocuk kitabı yazmak cesaret işi diyebiliriz aslında. Çünkü "çocuklar için yazmak çocuk oyuncağı değil" malumunuz. Hele ki yazılacak bu kitapta ciddi konuların ele alınması düşünülüyorsa, meselenin daha da çetrefilli bir hale büründüğünü unutmamak gerek. Mesela bir çocuk kitabında Necip Fazıl Kısakürek'i tanıtmak niyetinde olan yazarın işi çok zor demektir. Necipcik bu gaye ile yola çıkıyor fakat yolun sonuna varabildiğini söylemek pek de mümkün değil.
Çocuklar için yazmak, çocuk oyuncağı değil
Çocuk kitaplarında muhayyile eksikliği, didaktik dilin ve üslubun hâkimiyeti ortak bir sorun maalesef. Eski devirlerin hikâye anlatıcılarındaki alegori yeteneği, bugünün çocuk kitaplarının çoğunda eksik. Buna karşın modern çağın hikâye anlatıcısı televizyon ve post-modern çağın hikâye anlatıcısı olan sanal dünya, çocuklara çok daha geniş bir cazibe evreni sunuyor. Bu nedenle öğütleyen, parmak sallayan, kuru didaktizmin yollarında kaybolan bir üslubun çocukta bir karşılık bulamaması kaçınılmaz görünüyor. Bu ortak soruna, Necip Fazıl gibi bir şahsiyeti tanıtma gayesi eklendiğinde ise mesele hepten zorlaşıyor. Özellikle 1940'lı yılların baskıcı tavrı karşısında yükselttiği cesur söylemi ile bir öncü şahsiyet olarak Necip Fazıl Kısakürek'in, yeni nesle tanıtılması gerekiyor elbette. Bununla beraber bu işin nasıl hayata geçirileceği noktası, cevapları açısından mühim bir mevzu olarak duruyor.
Necip Fazıl, kimileri için bir komutan, kimileri için bir üstad, kimileri için dâhi bir düşünür yahut sanatkârdır. Dolayısıyla onu, bir çocuk kitabında ele almanın zorluğunu teslim etmek gerekiyor. Ne var ki kitabın mesajı, meyvenin içinde gıda, toprağın içindeki tohum yahut çepeçevre kuşatan hava kadar vazgeçilmez ve bir o kadar fark edilmez bir tarzda sunulmadıkça muhatabını bulamayacaktır.
Konuya evvela Necip Fazıl'ın edebî nitelikleri noktasından yaklaşmakta fayda var. Necip Fazıl Kısakürek, şiir yazmaya başladığı devirde şiiri dile söyletme eğilimini aşan bir şair olmuştur. Bunun ötesinde sanatta estetik, Necip Fazıl için vazgeçilmez unsurdur. Bundan dolayı şiir dilinin özgünlüğü ve gücü, şairliğinin en belirgin özelliklerindendir.
Bununla beraber Necip Fazıl, şiirini tematik özgünlük ile başka bir boyuta taşımıştır. Özellikle modern insanın içsel bunalımlarını ele alış şekliyle kendinden evvel benzeri olmayan bir özgünlük damarı yakalar. Necip Fazıl'ın şiiri kentli bir şiirdir. Zira modern kentin hallerini kendinden evvel hiç kimsenin işlemediği kadar kapsamlı işlemiştir. Ayrıca "Büyük Doğu" ideali çerçevesinde kurduğu fikrî alt yapı ile yaşadığı devir ve sonraki nesiller üzerinde büyük tesirler bırakmıştır. Bundan dolayı, fikrî ve edebî sahadaki özgün duruşu ile Necip Fazıl'ı çocuk ve/ya genç muhataplara anlatabilmenin daha özgün bir yöntemi bulunmalıdır.
Söylem düzeyinde kalmış tekrarların çocukta bir karşılığı olmuyor
Necip Fazıl'ı çocuklara anlatırken dikkate alınması gereken bir başka hareket noktası ise yazarın şiirlerinde çocuğa dair olan yaklaşımdır. Özellikle çocuk mevzu bahis olduğunda Necip Fazıl, şiirindeki hayal dünyası ve imgelerin gücü belirginleşmektedir. Örneğin şairin "Çocuk" adlı şiirinde yansıyan çocuk, yetişkinlerde görülen aklın tutsağı olma halinden azadedir. Necip Fazıl'ın çocuk tasavvuru, düşsel olarak kurulan edebî yapının, yalın gerçeklerden daha fazla hafızada yer edindiği tespitini destekler niteliktedir. Onun şiirinde çocuk, hürriyeti ile ön plana çıkan, uçurtma ile göğe çıkmak isteyecek kadar cesur ve hayal gücü kuvvetli bir şahsiyettir. Bütün bu estetik gelişmişlik, tematik olgunluk ve kapsayıcılık düzeyine rağmen Necip Fazıl'ı tanıtan bir çocuk kitabı, kuru didaktizme teslim olmamalıdır.
Çocuğu fert kabul eden, çocuğun doğallığını öyküye katan ve çocuk için yazıldığı bilincini yitirmeden metne yaklaşan bir strateji çocuk muhatabı yakalayabilecektir. Böylesi bir strateji ile kalıba sokmayı hedefleyen tavrın olumsuzluklarının bertaraf edileceğini ön görülebiliriz.
Bugün büyüklerin yalnızca söylem düzeyinde tekrar edegeldikleri büyük hedeflerin, çocuklar üzerinde etkisi azalmaktadır. Bunun sebeplerinden biri de, yetişkinlerin çoğunda görülen söylem-eylem tutarsızlığıdır. Çocuğun, teknolojinin imkânlarını kullanabildiği ölçüde, yetişkin dünyanın zaaflarına vukûfiyeti artıyor. Bu nedenle de yetişkinlerin idealleştirilmiş söylemleri, kendilerinin gerçekleştiremedikleri büyük sorumlulukları çocuklara ödev olarak sunmaları, çocuk yahut genç muhataplarda karşılık bulamıyor. Necipcik bu anlamda somut bir örnek konumunda, aşırı ödev yüklü tonu kitabın başta gelen zaaflarından.
Hayat hikâyesini bilenler Necip Fazıl'ın, daha küçük yaşlarda fark edilebilen zekâsı ile çevresindekileri etkiliyor olduğu gerçeğinden haberdardır. Ne var ki Necipcik'teki ton, Necip Fazıl'ı adeta ulaşılması güç bir "ulu önder" kisvesine büründürüyor. Daha ilk sayfalarda görülen "Necip Fazıl dedemiz" ifadesinin altında yatan ailemizden biri kılma kaygısı dahi söz konusu erişilemezliği bertaraf edememiş.
Kitabın hâkim söyleminde, inişler çıkışlar, şahsi yanlışlar yahut zaaflar, başka bir ifade ile gri tonlar yok. "Necip Fazıl dede"nin, insanın hayatta yanlışlar da yapabileceği ve bunlardan ders çıkarabileceği, şahsi zaaflar ve yanlışlara rağmen de büyük işler başarabileceği, hatalara düşmenin de insani olduğuna dair birtakım dolaylı öğütler vermesine müsaade edilmiyor örneğin. Kitaptaki bütün öğütler doğrudan ve emir kipiyle verilmiş. "Cancağızım, iki gözüm sevgili okur" benzeri Ahmet Mithatvari bir edaya sahip, muhabbet dolu ifadeler de ödevlerdeki soğuk tonu ısıtmaya yetmiyor.
Sayfalar boyunca okura, tatlı sert bir üslupla bilmediği kelimelerin anlamlarını öğrenmesi öğütleniyor yahut şairin, sayfalar arasına serpiştirilmiş şiirlerini okuyup ezberlemesi emrediliyor. Her şiirin başında, başlıktan evvel "Oku, ezberle; uykudan önce..." yahut "Oku, ezberle; şarkı söyle..." şeklinde yönergeler bulunuyor kitapta. Mezkûr yönergeler dışında okura, Necip Fazıl gibi bir yazar olması, Çile'yi okuması ve ebeveyninin de bu eseri okuyup okumadığını kontrol etmesi, okumamışlarsa okumalarını sağlaması ve benzeri bir dizi ödevler verildiğini görüyoruz. Çile'yi okumak gerekliliğinin önemine vurgu yapmak için Necipcik kitabında; "Sen de oku büyüyünce! Unutma! Yaz aylarında dondurmayı unutmadığın gibi aklında tut bu eseri" şeklinde yönlendirmeler de var.
Öğütlerle dolu, ödev ve didaktizm yüklü Necipcik, son sayfalarında "Necip Fazıl'dan Nükteler" başlıklı bir bölüme yer veriyor. Bu bölümün amacının okuru, eğlendirmek mi yoksa Necip Fazıl hakkında ayrıntılı olarak bilgilendirmek mi olduğu bilinmez. Ne var ki bu bölümde sunulan nüktelerin, muhatabın kafasındaki Necip Fazıl tasavvurunu karmaşıklaştırması muhtemel görünüyor. Zira nüktelerden biri şu şekilde; "Necip Fazıl bir konferansında isim vermeden gazeteleri eleştiriyormuş. Fakat o şekilde açık konuşuyormuş ki, bu işlerle çok az ilgili olan bir kimse dahi hangi gazeteden söz edildiğini anlarmış. Dinleyenlerden biri üstadın sözünü keserek: 'Hangi gazeteden bahsediyorsunuz?' Necip Fazıl sorar: 'Siz ne iş yapıyorsunuz?' Adam cevap verir: 'Keresteciyim.' Üstad: 'Belli, otur!'"
Yazarın tasavvurunda, kitabı okuyan kız erkek her yaştan çocuk ve genç, Necip Fazıl Kısakürek olmaya adaydır. Birer hap gibi aldığı öğütleri gözleri ile içer içmez hakikatin kapısından girecektir. Kitabın hakikati, sorgulanamaz ve itiraz kabul etmez bir surette Necip Fazıl'ın yolundan gitmektir. Yazar bu gerekliliği, "Sizlere güveniyoruz..." şeklindeki ifadelerle taçlandırmış. Okurun hayal dünyasına yahut pedagojik ve estetik ihtiyaçlarına ise, bu hakikat kapısının öbür yakasında yer yoktur. Zira bu kitabın sayfalarında, büyük işler yapan, dev gibi eserler veren bir "kocaman Necipcik" ile "kötü amcalar"ın mücadelesi anlatılmaktadır. Bu kurgu dahi kitabın ana karakterine, bir masal kahramanı sıcaklığı katmaya yetmemiş. Kitabın aktarmaya çalıştığı karakter, cepleri sınav yahut ödev kâğıtlarıyla dolu bir başöğretmen silueti olarak tasvir edilebilir.
Daha özgün yöntemlere ihtiyaç var
Şairi, dolayısıyla kendisini de "üstün insan" olarak gören Necip Fazıl için aslında bir kanaat önderi yahut buyurgan bir öğretmen edası yadırganacak bir hal olmasa gerek. Üstün, imtiyazlı, ilahi kaynaktan beslenen olağanüstü ve büyüleyici güce sahip yetkin kişidir şair, Necip Fazıl için. Bu yetkinlik, özellikle üzerinde büyük tesirler bıraktığı devrinin gençleri açısından karşı konulamaz bir hakikat olmuştur. Söylemi ile statükonun duvarlarını yıkarak aynı ülküyü paylaştığı nice nesillerin önünü açmış bir şair Necip Fazıl. Belki de tam bu nedenle onun söyleminin güncellenmesi ve "din yorgunu" gençlere de bir şeyler ifade edebilmesi oldukça önemli bir mesele günümüzde.
Necip Fazıl'ın özellikle Büyük Doğu dergisi döneminden başlayarak oluşturduğu "ideal gençlik" prototipinin de Necipcik'in stratejisinin belirlenmesinde etkili olmuş olabileceğini tespit etmekte fayda var. Kısakürek, Anadolulu gençlerin fiziken ve ruhen mükemmel niteliklere sahip bir aşk kadrosu olarak mayalanmasını hedeflemekteydi. Büyük Doğu dergi kapakları ve söylemlerinde belirginleşen bu ideal gençlik tasavvuru, Necip Fazıl düşüncesinin mühim unsurlarından olmuştur. Bu noktadan hareketle Necipcik'te sunulan Necip Fazıl profili ve ödevler, bir tarafıyla üstadın aksiyoner mirasına sahip çıkan tavrın eseridir diyebiliriz.
Necipcik'te kendini gösteren bu ululama ameliyesinin altında yatan başka sebepler de var muhakkak. Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkılması ile kurulan Cumhuriyet Türkiye'si yönetici elit marifetiyle, halkın tasavvur dünyasını şekillendiren değerler dünyası ile büyük bir mücadele içinde olmuştur. Bu nedenle halk, siyasi güç elde ettiği yahut sesini yükseltebildiği her fırsatta değerlerine sahip çıkanları baş üstünde taşımayı vicdan meselesi addetmiştir. Bu nedenle Necip Fazıl gibi şahsiyetlerin başı çevresinde adeta bir hale ile tasvir edilmesinin arkasında, Cemil Meriç'in ifadesiyle söylersek; "zulmün ahmakça taarruzu" bulunmaktadır. Kendi sözünü söylemek isteyenin susmaya mecbur bırakıldığı devirlerin çocukları için Necip Fazıl Kısakürek, bir kahraman konumuna yükselmiştir. Bu halk, zor zamanda "varım" diyeni, her şeyine rağmen el üstünde tutmuştur. Dolayısıyla Necipcik'in yaklaşımına hâkim, yüce liderin ideal neslini yaratma tasavvurunu, hayat hakkı bulamayan nesillerin hesaplaşma ihtiyacı ile açıklamak mümkün. Bu tavırda ayrıca, bu ihtiyacı karşılamak için kullanılan katı gerçekçi yöntemlerin mutlaklaştırılmasına olan inancın da hâkim olduğunu söylemekte fayda var.
Tarih içinde yaşanan olumsuzluklar, toplumsal psikolojiyi şekillendirir ve bu durum kaçınılmaz hale gelen bir takım yöntemler doğurabilir. Buna rağmen bu yöntemler, bir çocuk kitabından beklenen pedagojik ve estetik ihtiyaçların karşılanması önünde engel teşkil edebilecektir. Bu zaviyeden bakıldığında Necipcik ve türevi kitaplardan muhataplarının beklentisi, daha özgün stratejilerle kurgulanmaları olacaktır.