Suavi Kemal Yazgıç: Roman apartmana “Pencereden” bakıyor

Roman apartmana Pencereden bakıyor
Giriş Tarihi: 15.09.2017 10:53 Son Güncelleme: 15.09.2017 10:53
Gelen herkese ikramda, saygıda kusur etmeyen Ayhan, yine de bir konuksever sayılmaz.

Mekân, her ne kadar insan tarafından inşa edilse de hem insanın zihin dünyasının oluşmasında etkili faktörlerden biridir hem de neyi tercih ettiğini çözümlemek için ipuçları sunar. Mekânı bir izlek olarak takip etmek bize eserin yazıldığı zamanın ruhunu ve ruhsuzluğunu okuma/anlamlandırma fırsatı verir.

Mesela Yakup Kadri Karaosmanoğlu Kiralık Konak'ta Batılılaşma maceramızın bir evresini anlatır. Kıyafette Doğu-Batı sentezi bir çözüm olan istanbulinden tam Batılı tercih olan redingota geçişi anlatmasının yanında köşklerden konaklara geçiş sürecindeki insanı da konu edinir. Peyami Safa, Cumba'dan Rumba'ya kitabında bir mekândan bir dansa, yani bir anlamda mekânsızlığa, evirilmeyi anlatır. Güray Süngü'nün yayınlanan ilk romanı olan Pencereden ise ilk bakışta şimdiye dek saydığım romanlardaki siyasi, sosyolojik analizlere sahip bir roman değil gibi gözükse de pekâlâ bu tarz okumalara da kapı aralayabilecek bir metne sahip. Zira önceki romanların işaret ettiği zihniyet değişiminin tamamen içselleştirildiği, sıradanlaştığı bir zamanda kaleme alınmış. Çekirdek aileyi bile atomlarına ayıran apartman hayatı, yazarı böyle tercihlerde bulunmaya yöneltmiş muhtemelen.

Yalnızlığın apartman hali

"Yalnızlık kati" Güray Süngü'nün yayınlanan ilk romanı Pencereden bu cümle ile başlar. Romanın ana karakteri olan Ayhan; içe dönük, yalnız bir insandır. İnsanlarla diyalog kurmakta zorlanır. Anne ve babasıyla konuşurken bile "siz" yahut "efendim" deme ihtiyacı duyar. Babası itiraz etse de bu tavrını sürdürmesi bir inatçılıktan ziyade bir çeşit çaresizlikten, elinden başka bir şey gelmemesinden kaynaklanır.

Ayhan'ın hayatı, babasının zoru ile gönderildiği yatılı okullarda geçmiştir. İstanbul'un eski semtlerinden biri olan Kocamustafapaşa'da yaşar. Ayhan, bir işi olmamasına rağmen her sabah yıkanır, tıraş olur, elbisesini giyer ve dışarıya çıkar. İnsanlarla mümkün olduğu kadar az konuşur ve belli bir noktadan sonra onları dinlemez. Hatta bankaya para çekmek için gittiğinde, vezne memuru konuşmamak için üzerinde çekeceği miktarı yazan bir kâğıt parçası uzatır ona.

Ayhan, yalnız yaşadığı için hayatını devam ettirdiği üç odalı apartman dairesinin iki odası boştur. Akşam yatmadan önce perdeleri açtığı için gün ışığı ile uyanır. Çok az eşyası vardır. Vaktinin büyük bir bölümünü balkonda oturarak ve sokağı seyrederek geçirir. Dünyayla neredeyse tek sahici teması bu seyir zamanıdır. Daha çok top oynayan çocuklara bakar Ayhan.
Yaşadığı apartman dairesi o kadar boştur ki, bir evden ziyade kabuğa benziyordur adeta. Ayhan'ın ailesinden, sevdiklerinden, onu sevenlerden kaçarken sığındığı bir kabuğa. Bu açıdan Ayhan'ın evine yüklediği anlam Japon yazar Kobe Obo'nun Kutu Adam'ının kutusuna yüklediği anlam ile kıyaslanabilir.

Başarısız intihar teşebbüsleri koleksiyoncusu

Ayhan'ın radyo dinlemek dışındaki en büyük uğraşısı ise tedirginlik verici... Zira evindeki boş odanın duvarlarına gazetelerden kestiği intihar edip de ölmemiş insanların haberlerini asar. Gazete kesiklerini gösterip "Kupon mu biriktiriyorsun" diye soranlara ise tam bir cevap vermez. Aslında sırf bu yüzden gazetelerin üçüncü sayfalarının müdavimidir Ayhan.

Ayhan'ın hayatla kurduğu ve istikrarlı bir şekilde koruduğu tek bağ intiharlarla ilgili haberler. Ancak Ayhan'ın intihar teşebbüsleriyle ilgisi bununla da sınırlı değil. İntihar etmeye teşebbüs edip hayatta kalmayı başarabilenleri bulmaya çalışır. Hatta sırf bu amaçla Okmeydanı Devlet Hastanesi'ne gider.

Ömer Türkeş, Pencereden hakkındaki yazısında Ayhan hakkında şunları der: "Ölmeyi beceremeyen Ayhan, hayatla ilgili tüm etkinlik ve duygularını askıya almak suretiyle yaşayan bir ölüye, bir intihar imgesine dönüştürmüştür kendisini. Hayattan kaçmanın, sadece kendisi için anlamlı bir varoluşun yegâne yolu bu ölüm/intihar takıntısıdır artık. Aşkı bile bir hastalık gibi yaşayıp varlığının tanımını hiçlikle yapan Ayhan'ın bu takıntısı belki de kendini koruma girişimi, sevgi görmek için atılan bir çığlık, mutlu yaşama olasılığının aranışıdır. İç yaralarıyla dış dünyaya karşı sessizleşen Ayhan, iç dünyasında sözün coşkusuna kapılacaktır. Tıpkı Nilgün Marmara'nın Plath için söylediği gibi; "Ailede yaşanan karanlık deneyimlerin sosyal, tarihsel ve otobiyografik yıkımlara eklenmesi, onu önsel bir ideal olarak kabullendiği belirgin, açık seçik bir kendini yok edişe zorlamıştır. Bu ideal, kendi akışını tamamen kendi içinde, ölümün zaruri ve saplantılı bir şekilde hayata yayılmasında bulmuştur."

Alabildiğine dışa kapalı bir karakter Ayhan. Komşularının da dikkatini çeker bu durum. Ev sahibesi Teslime Hanım meraktan kahve içmeye geliyor ama Ayhan'ın ona hak verdiğini beyan eden küçük konuşmaları haricinde hep onun kendisini anlattığına şahit oluyoruz. Teslime Hanım gittikten sonra Ayhan kadının kendisinin iki saatine mâl olduğundan şikâyet eder içinden. Roman boyunca da bütün şikâyetlerini içinden yapar. Ancak Teslime Hanım gelmese, söz konusu iki saatin nasıl geçeceği meçhuldür. İçeriden kilitlediği ve perdeleri kapalı bir odanın ortasındaki sandalyede iki saat oturabilirdi mesela. Ayhan'ın ziyaretine sadece Teslime Hanım gelmez. Gelen herkese ikramda, saygıda kusur etmeyen Ayhan, yine de bir konuksever sayılmaz. Evet, gelenleri terslemez, kovmaz bilakis onlara elleriyle kahve yapar ama yine de onlarla sahici bir iletişim kurmaz. Her şey biraz sahte, yapmacık ve mesafeli kalır misafirliklerde. Tıpkı Ayhan'ın okulunu bitirdikten sonra babasının yanında kaldığı ve şirketinde çalıştığı dönemde ailesi ve mesai arkadaşlarıyla kuramadığı iletişim gibi.

Ayhan kimseyi kırmaz roman boyunca. Sorgulamalarını hep içinden yapar. Dışarıdan ise büyük bir nezaketle konuşur insanlarla. Ancak bu nezaket de insanlardan kaçmanın bir başka yoludur. Ayhan, nezaketi de evi gibi sığınacağı bir kabuk olarak görüp kullanır. İletişimsizlik onun için bir çeşit normale dönüşmüştür zira.

Ayhan'ın bir apartman dairesine benzemesi

Tuhaf takıntıları vardır Ayhan'ın. Mesela evinin içinde odadan odaya geçerken kapıları kilitler. Evini iç dünyası gibi çıkışsız bir labirente benzetir adeta. Zaten Ayhan, iç dünyasını anlatırken de adeta evini anlatır gibidir. "Hepsi iç içe geçmiş onlarca kapı sanki, değil mi sevgili Ayhan? Bir tanesini açmakla iş bitmiyor, bir yere varılamıyor ama hepsi açılınca da aslında çıkışın tek bir yere olduğu görülüyor. O halde aslında iç içe geçmiş onlarca kapı denen şey tek bir kapı çünkü tek geçişi ve tek ufku var, değil mi sevgili Ayhan? Bir kapı var sadece. Geçemedik biz. Geçtik sandık, geçiyoruz sandık ama geçemedik. Ama orada kaldık sevgili Ayhan, orada kaldınız. Ne içerisi, ne dışarısı. Eşik deseniz değil, başka bir tanım, bir kelime ise yataktan çıkmayı gerektirecek ki zaten sebebimiz bu değil mi, yataktan çıkamamak, ne çıkmayı arzu etmek, ne kalmayı içinde. İçinizdeki boşluğu ne ile dolduracaksınız sevgili Ayhan? Üstelik dolmayacağını kati bir şekilde bilerek neyin çabası bu? Boşluk dolmaz ki. Dolacaksa boşluk denmez ki. Yoksa denir mi? Neden aklınız hiç karışık değil sevgili Ayhan?"

Gönülden gönle gitmeyen balkon

Pencereden romanında yer alan balkon, evden dünyaya doğru uzanan bir köprü. Ayhan bu köprüyü bir türlü geçemese de bir ucunda durup bakarak hayata tutunmanın bir yolunu bulmuş. Habis bir karakter değil hapis bir karakter Ayhan. Ancak onu kimin ve niçin orada tuttuğunu unutmuş hatta hapisliği biterse sudan çıkmış balığa dönermiş gibi yaşıyor hayatını. Sokağa çıkıyor, bakkalla laflıyor, sinemaya gidiyor ama zihin hapishanesinden çıkamıyor bir türlü.

Roman bir çember gibi başladığı noktada bitiyor demek de mümkün. Ancak bu romanın bir çember gibi değil bir apartman dairesi gibi bittiğini iddia etmek zorundayım. Yine de işlediği temalardan birinin intihar olmasının romanı intihar romanı yapmadığını vurgulamadan geçemeyeceğim. Okuruna kolay ve hazır çözümler sunan kitaplardan biri değil Pencereden. Hayatındaki bütün asosyalliğe, tek yönlülüğe, iletişimsizliğe ve takıntılara rağmen Ayhan için bir "tutunamayan" diyemeyiz. Belki çok zor tutunan diyebiliriz onun için hepsi bu…

Bu da yaşadığımız zaman dilimi içinde az bir şey değil elbette.

Farkındayım.

BİZE ULAŞIN