Nedir bu tabiatın tabiatı? Vakıf olan var mıdır?
Tabiat denince aynı anda aklımıza 'doğa', tabii denince 'doğal' kelimesi geliyor. Türk Dil Kurumu'nun rağbet edilen ve genel kabul gören bir buluşu oldu, 'doğa' kelimesi. Hem tutuldu, hem de tutundu. Benim ilkokulda olduğum 1940'lı yıllarda 'doğa' kelimesi kullanılmıyordu. Evlerde büyükler 'tabiat' derlerdi 'doğa' karşılığı olarak. Bazen biraz daha eğitimli büyükler veya doktorları çok ziyaret edenler "Doktor, benim naturamın böyle olduğunu söylüyor" diyerek 'tabiat' kelimesinin Levantencesini kullanırlardı. Fransızca en yaygın olan yabancı dil olduğu halde 'natura' kelimesinin Fransızcası olan nature (natür) yerine, azınlık mensubu hekimler, hep natura derlerdi. Natür kelimesi de natura da Latinceden geliyordu ve tabiat demekti. 1960'lı yıllara kadar Avrupa dillerinden gelen kelimelerden bazılarının İtalyan, İspanyol veya Levanten zevkiyle okunması bizde devam eder ve Necip Fazıl Kısakürek mesela komünizm demez 'komunizma' derdi. Bu sebeple bir fıkra da uydurulmuştu. Güya Kısakürek, bir mitingde "Komunizma, faşizma, anarşizma bu milletin düşmanlarıdır" tarzında konuşurken, dinleyicilerden yaşlı bir hanım "Aman evladım romatizmayı unutma" demiş. Günümüzde de bu telaffuz biçiminin örnekleri 'aforizma' ve 'karizma' kelimeleridir.
Tabiat kelimesi tek yönlü, tek anlamlı bir kelime değildir. Birinci anlamı cansız yer ve cansız gökyüzü ile birlikte bitkiler, hayvanlar ve bütün canlılar demektir. Meteorolojik olaylar 'tabiat olayları'dır. Deprem, taşkın, tayfun gibi afetlere de 'doğal afetler' deriz. Nature ve doğa kelimeleri de bu anlamı içerir. Tabiat da tamamen kör ve anarşik bir yapı olarak algılanmamış, insanlar tabiat kanunları, doğa yasalarının varlığını sezince bunları çözmeye uğraşmışlar, fizik, biyoloji, kimya, meteoroloji, sismoloji, oseanografi ve daha birçok bilim dalı böylece doğmuştur.
Tabiat kelimesinin içerdiği ikinci anlam 'yaratılış'tır. 'Karakter, mizaç, zevk' anlamlarını da bu ikinci yön içerir. Örnekler: "Benim tabiatım böyle, insanlara yardım etmekten kendimi alamam." "Bu adam hırçın ve kötü tabiatlıdır (yaratılıştadır.)" İyi tabiatlı, istidatlı kişilere 'selîka sahibi' de denirdi bir zamanlar. Yani iyi tabiatlı kişi. 'Fıtrat' kelimesi ise, selîka gibi Arapça kökenli bir kelime olup tabiat kelimesinin 'yaratılış' anlamını en iyi karşılayan kelimedir. Namık Kemal, "Fıtrat değişir sanma bu kan yine o kandır" derken, Osmanlı'nın (milletin) yaratılışının değişmediğini, milletin daima vatanı koruyacağını söylemek istiyordu. Fıtrat kelimesinin Farsça karşılığı 'âferîniş' kelimesidir. Şirazlı Sa'di 13'üncü yüzyılda, "İnsanlar birbirlerinin uzuvlarıdır çünkü hepsinin doğası aynı cevher (töz, sübstans) olan topraktır" yazmıştı. 20'nci yüzyılın ilk çeyreğinde her okumuş yazmış Osmanlı'nın bildiği Sa'di'yi, şimdi bilen yok. Bu da bizim tabiatımızın (doğa, fıtrat, karakter, mizaç) kötü bir yönü. "Fedâkârın kalır ezkârı dâim kalb-i millette" yani "fedâkâr, özverili kişilerin anıları daima ulus bireylerinin yüreğinde kalır" diyen Namık Kemal bile hemen hemen unutulmağa yüz tuttuğuna göre, Sa'di'nin unutuluşunda ırk veya ulusal ayrımcılığın bir rolü yok diyebiliriz. Bir derleme toparlama yaparsak: "Dilimizde tabiat, doğa, fıtrat, yaratılış, doğal, natürel, fıtri kelimeleri birbirini çağrıştıran kelimelerdir" denilebilir.
Edebiyat ve musikide tabiat
Tanzimat ve Sultan Hamid döneminin meşhur edebiyatçısı Recaizâde Ekrem Bey "Meclis-i Vaslında giryân olduğum mazur tut/Bir tabiattır ki kalmış gam zamanından bana" demiştir. (Sana kavuştuğum oturumda ağladığımı bağışla. Ağlamak, senden uzak olduğum kederli zamanların bende bıraktığı bir doğal özellik oldu çünkü) Bu mısraları Ali Rıfat Çağatay, yegâh makamında bestelemiştir. 19'uncu yüzyıl Fransız şairlerinden Leconte De Lisle'in beni çok etkileyen bir tabiat (nature) şiiri vardır. Yakın zamanda bir savaş görmüş (Fransız-Alman Savaşı) olan Fransa kırlarına sitem eder bu şiirinde. Şiir şöyle başlar: "Biz savaş yaparken, doğa da baharı yapıyordu. Biraz önce savaşçıların birbirini öldürdüğü yerlerde, çiçekler açılıyordu. Fransa çiçekleri, siz biraz da atalarımız sayılırsınız, onların toprağından parçalar taşıyorsunuz. Şu halde bu yıl açılmamalı, ölülerimizin yasını tutmalıydınız (Vous devriez pleurer nos morts)." Bu mısralar Doğu ve Batı insanının büyük acılar karşısında nasıl benzeştiğini gösteriyor bana. Çünkü, babamdan duyduğum ve aklımda sadece iki mısraı kalmış bir Azerbaycan ağıtını hatırlatıyor: "Kargamışam kargamışam benefşeler bitmesin/Bülbül olup bülbül olup, gül dibine gitmesin"(Beddua ettim bu acıma karşı menekşeler bitmesin. Bu yıl bülbül de olmasın ve gülü ziyarete gitmesin) Bülbüle ötmemesini söyleyen, yani kendi yasına katılmasını isteyen ağıt ve türküler bizde de vardır. Neşet Ertaş ve Müslüm Gürses de bülbüle susmasını söyleyenlerdendir.
Felsefe ve fikir hayatında tabiat
Tabiat kelimesinin Grekçe karşılığı, 'physis'dir. Fizik bilimine Cumhuriyet dönemine kadar fizik yanında Hikmet-i Tabiiyye de denirdi. Tabii bilimlerle uğraşan tabiplere İngilizcede 'physician' denmesi buradan gelir. Bizde tabiplere hekim denmesi de 'hikmet-i tabiiyye' adının hikmet kısmından gelir (Hâkim-hekim-hikmet sahibi). Eşya kelimesi 'şey' kelimesinin çoğuludur, 'şeyler' demektir. Bu ev boşaltılmış, hiç eşya yok derken, eşya kelimesini çok dar anlamıyla ev eşyası, mobilya vs. gibi anlıyoruz. Hâlbuki felsefede eşya (choses, dinge, things) çok daha geniş bir içeriğe sahiptir. 'Eşyanın tabiatı' deyimini ilk kullanan milattan önce 55 yılında ölen Lucretius'tur. Bu deyimi felsefi bir şiirde kullanmıştır. Lucretius, şeylerin atomların birleşmesinden oluştuğunu, ölümün ise bir ayrışma ve çözünme olduğunu söylemişti. Materyalist bir bakış açısı sunuyordu (godin, dictionnaire de la philosophie) Günümüze kadar Lucretius'un bu deyimi spritüalist, materyalist, yani her türlü bakış açısından kullanıldı. Hâlen de bu deyim (Eşyanın tabiatı=Şeylerin doğası olarak) kullanılmaktadır.
Tabiat ile ilgili deyimler
Mükemmel bir fiziği var (Magazin gazetesi edebiyatı). Tabii hukuk, doğal hukuk, naturrecht, droit natürel (İnsanlar arasındaki anlaşmalardan doğmayan, insan ruhundaki ilkelerden veya vahyedilmiş ilkelerden doğan hukuk), contre natüre (doğada olmayan, insanın yaptığı şey. Örnek: Cerrahide bağırsak kanseri sebebiyle yapılan ameliyattan sonra dışkının çıkması için bağırsağın karın duvarında bir delikle sonlandırılması: Anus contre nature). Naturalizm (Doğa tek gerçektir. Onun üzerinde gerçeklik yoktur şeklinde özetlenecek görüş. Bu görüş tanrısal lütuf ve sevgiyi inkâr ettiğinden, ilahiyatçılarca reddedilir). Natura sanat medicus curat (Şifa veren tabiattır. Hekim sadece tedavi eder).
Fizik-metafizik ayrı şeyler değildir
Doğa olaylarına fiziksel olaylar demek, düşüncenin ve felsefenin mahiyeti ve soyut kavramlarla ilgilenmeye ise 'doğa ötesi felsefe=metafizik' adını vermekten vazgeçmeyebiliriz. Çünkü uygun bir adlandırma olmamasına karşılık 'metafizik' deyimi felsefede iyice yerleşmiştir. Fakat anlayışımızı değiştirmek ve metafizikten 'doğa ötesi' anlamını çıkarmaktan vazgeçmeliyiz. Düşüncenin ilkelerini incelemeyi veya 'normatif olarak' ilkelerini vaz etmeyi amaçlayan bir düşünce 'doğa ötesi' olamaz. İnsan beyni ve düşüncesi de doğa olayıdır. Ancak metapsişik adı verilen, ölümden sonrası dönemle ilgilenen yazı ve düşünceler, doğa ötesi başlığına uygundur. Metafizik felsefeler doğa ötesi değildir.