Arakanlı Müslümanlara yönelik son altı yıldır zirveye çıkan baskı ve katliamların temelinde, 1982 yılında Myanmar tarafından çıkarılan ve Arakanlıları vatandaş olarak tanımayan yasa ile halk arasında yaygın olan ırkçı Budist anlayış bulunsa da aslında bunlar mevcut durum açısından sadece bir yerel motif ve bahane.
Arakanlı Müslümanların kitleler halinde sürülmesinin ve katledilmesinin ardında yatan daha büyük bir oyun var. Bu oyunun esas sebebi ise tıpkı diğer Müslüman coğrafyalarda olduğu gibi hayli tanıdık bir bahaneyle bağlantılı: Enerji kaynaklarını kontrol etme oyunu. Myanmar'ın sahil şeridinin önemli bir kısmını sınırlarında bulunduran Arakan'ın açıklarında petrol ve doğalgaz yatakları mevcut. 2010 yılında milyarlarca metreküp petrol ve doğalgazı Çin'e nakletmek üzere Arakan üzerinden geçen iki boru hattı kuruldu ve Arakan Uzakdoğu'ya enerji transferinde stratejik bir konuma kavuştu. Boru hatlarının geçtiği Arakan toprakları askeri bölge ilan edildi. Bu yetmezmiş gibi bu süreçte Arakan bölgesinde başka petrol ve doğalgaz yatakları daha keşfedildi. Irkçı ve şoven Budist saldırıları da bu boru hattının inşasından hemen sonra hortlamaya başladı ve büyük bir ivme kazandı. Yüzbinlerce Arakanlı vahşice katledilirken 1 milyondan fazlası da mülteci yahut göçmen durumuna düştü. Mevcut denklemde petrol ve boru hatları sayesinde Çin ve Myanmar devleti kazanırken yok olmak ve sefalet ise Arakanlılara düşüyor. Mantıken Çin'in kazandığı bu denkleme Batılı ülkelerin büyük ses çıkarması gerekirken Arakan'da yaşanan vahşeti yıllardır görmezden gelmeyi tercih etmeleri tezat gibi görünüyor. Ancak bunun da mantıklı bir nedeni var. Zira Çin'in parsayı topladığı bu kanlı enerji oyununda onlar da avuçlarını yalıyor değiller. Bölgenin petrol ve doğalgazını Uzakdoğu'ya pompalayan hatların kontrolünde Shell, BP ve Total gibi İngiliz, ABD ve Fransız petrol şirketlerinin de payı ve dolayısıyla sessiz kalmak için oldukça geçerli "duygusal" nedenleri var.