3 sütun
Selahattin Yusuf - Felsefe
Felsefe ülkemizde -yanlış anlaşılmış diyemeyeceğim ama- yanlış değerlendirilmiş bir kavram. Her kritik kavramın başına gelen onun da başına gelmiştir. Bunda şaşılacak bir şey yok. Zaten kavramlar üzerinde bir anlaşma olsaydı, her şey üzerinde aşağı yukarı bir anlaşma mümkün olabilirdi.
Neyse. Gelelim sadede. Felsefe neden değerlendirilememiş bir kavram? Şunun için. Türk modernleşmesiyle birlikte başkaca birçok kavram üzerinden gelişen tartışmalar, felsefe üzerinde de cereyan edince, bu kavram, ancak işe yarayacağı yerden uzak bir alanda canlı kalabildi. Tam işlev göreceği alanda ise çatışmanın ortasında kalıp canlılığını yitirdi. Felsefenin bu bir tür müzeye göçü, düşünce hayatımızdaki birçok kalitesizliğin sebepleri arasındadır diye düşünüyorum.
Oysa, felsefenin hiç değilse spekülasyon tarafı gündemde tutulabilirdi ve düşünce hayatımızın kalitesine katkılar sunabilirdi. Bu geleneksel Gazali/İbn-i Rüşd karakucak güreşlerinden de kaçırılıp bir barış sahasında hayatta tutulabilecek bir tavır olabilirdi. Bir egzersiz, bir alıştırma, bir metot olarak düşüncemize disiplin sağlayabilirdi. Bir teknik olarak dolaşımda tutulabilirdi hiç değilse. Düşüncemizin damarları daha genişleyebilir, dolaşıma girecek fikir (sanat/edebiyat) her ne ise onun daha oylumlu, cesur, içerikli ve sağlam olabilmesine yardım edebilirdi. Olmadı.
Topu "rakip" sahaya şöylece yuvarlarsam bana kızılmasın. Türk modernleşmesinin sıkı tedbirlerle denetim altına alındığı program, acaba gerçekten İbn'i Rüşdcü müydü? Soruyu şöyle sormak da mümkün elbette; Cumhuriyetimizin ilk yıllarındaki -neredeyse Jdanovcu- edebiyat ve düşünce ikliminin, o çok eleştirilen Ebu's Suud rejiminden bir farkı var mıydı?
Betül Nurata - Yol
Yolda olmak bedel ister. Hangi yolda olursan ol, hangi durumda, o ilk kopuş, işin en başı pür-acı.
Daralır için, boğulursun.
Bu eşiği geçemeyenler, kalmaya mahkûm, bilirsin.
Elin ayağın tutulur. Boğazında yumruyla beklersin kapıda.
"Başkaları ne der, olur mu ki, yapabilir miyim" sorularıyla kalırsın. Hiç yaşanmamış hayatlar, hiç çekilmemiş kalemler… Sıfır hata uğruna hiç girilmemiş sınavlar görürsün. Ne büyük ızdırap.
Eşiği geçebildiysen, bir kez geçebildiysen ama şükür. İşin en zor kısmı buydu.
Gerisi, kendine gelme, kendini bulma, kendini toparlama süreci. İçinde tarifsiz bir neşe.
Sendelersin, düşersin, kalkarsın, üzülürsün, yorulursun. Yorulursun ama değilsindir yorgun. Gözlerinin feri var. Pırıl pırıl bakışların gelmiş oturmuş yuvalarına. Müjde!
Yola çıktığın andan itibaren başrol senin. Yakanı bırakmayan, seni tutup sıkan, tutuklaştıran halleri geride bıraktıkça hafiflersin. Kendi serüveninin başrolündesin artık. Ait olduğun yerde.
Elinden geleni yapabilirsin. Sonuç için tırnak yiyenlerden, oturduğu koltuğu deşenlerden değil yolda olmanın hakkını verenlerden, buna gayret edenlerden olursun.
İşte gidiyorsun. Kendinden ve yüklerinden kurtuldun. Muazzam bir döngüdesin artık. Seyret…
Yener Çevik - Sokak
İnsan iki yerde eşittir: Biri sokakta biri de toprak altında.
Sokakta her şey var. Sokaktan bir şeyi kısıtlayamazsın. Sokakta herkes ve her şey eşit. Sokakta yürüyen herkesin klasmanı da aynı rengi de aynı, her şeyi aynı, çünkü herkes sokakta o sırada. Sokak her şeyi eşitliyor.
Sokak üşümeyi de, ısınmayı da, sevmeyi de sevilmemeyi de ifade ediyor. Şimdi "street art" denilen bir şey çıktı, kalıba dökülmüş şeyleri çiziyorlar. Benim için sokak sanatı da Bergen'in veya Müslüm Gürses'in bir parçasının ismini yazmak ya da en ufağından duvara "Düş de gör" yazmak. Benim için sokaktaki sanat da bu. Sokak her şekilde beslendiğim bir alan. Bir köşe başında durup bir şeyler yiyip içtiğimde, o anı yaşadığımı hissediyorum. Bir mekândansa bir bakkal önünde oturup muhabbet etmeyi, bir şeyler yiyip içmeyi daha çok seviyorum. Şimdiki çocuklar oyun oynamıyor, her birinin elinde tablet var. Çocuğun eli çamura değecek abi. Michael Jackson gibi yetiştiriyorlar çocukları. Kreşlerden İngilizce öğreniyorlar ama sevgiyi değil yani. Sokağı bilmiyor, arkadaşlığı yok, sosyallik yok...
Sokaklar kötü değildir. Kötü ismini takan birileri vardır. Sokakta yaşayan insan da kötü değildir, sokaktaki hiçbir şey kötü değildir. Kötü, insanda başlar; nasıl bakarsan öyle görürsün. Sonuçta herkes ister sabah sekiz, akşam beş çalışıp tertemiz üstü başıyla evine gidip oturmayı. Onu yaşayamıyorsa o insanın suçu mu, ötelemen mi lazım? Sokaklar manyak dolu değil, sosyal medya manyak dolu.